Ahlaktan bağımsız bir din (veya dindarlık) mümkün mü? Hz. Muhammed (sav) “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmaktadır. İnsanoğlunun fıtraten ahlak üzere yaratıldığına işaret olan bu hadis, felsefe tartışmaları ve tarihindeki ahlak ve dinin kaynağı üzerine tezleri gözden geçirmeyi gerektirir. Özellikle seküler düşüncenin ayrıştırdığı din-ahlak kavramları İslamda bir damar içinde akmaktadır.
Özellikle Hz. Aişe’ nin “O’nun ahlakı Kur’an idi” sözü müslüman bireyin İslama girmekle bir ahlak dairesine girdiğini bildirir.
İnsan, İslam (ahlak) fıtratı üzerine doğar. Bu da ahlakı; toplum içinde bireylerin geliştirdikleri bir takım ameli pratikler şeklinde gören (ahlak-etik-etos-alışkanlık) anlayışın uzağındadır.
İslam ahlakı normatif ve dışa dönüktür. Din ahlaklı bir toplum kurmayı öngörür. İslam ahlak anlayışı Allaha imanla din haline gelir. Hz. İbrahim’in kendi çabası ile Rabbini bulmadan önceki hali ahlaktır. Tanrıyı bulma çabası ve iman ahlakın bir gereğidir.
Dinden bağımsız ahlak düşünülemez ama ahlaktan bağımsız dindar olabilir mi sorusu ile şunu anlamaya çalışırız. Özellikle kapitalizmin kendini dayattığı çağımızda dindar kimliğini ön plana çıkaran bireylerin ahlaki tutarlılık göstermemesinin anlamı nedir? Bu halin en mantıklı açıklaması yahut en gözden kaçan nedenlerinden biri, dinin ilahi bir norm olmaktan çıkarılıp idolojik bir ‘form’a indirgenmesidir. Burada insanlar dindar olmuyor, ‘taraf’ oluyorlar.
Ahlaki sorumluluktan ferdin kendini beri kılmak için kullandığı en önemli saik ise ‘zarar’ kavramıdır. Klasik kaynaklardaki zarar kavramı ile başkasının gördüğü zararın doğrudan gösterilemediği modern hayattaki iktisadi faaliyetler dindar müteşebbise alan açmaktadır. Bu da “İmar Ahlakı” konulu sonraki yazımızın konusu.
Özellikle Hz. Aişe’ nin “O’nun ahlakı Kur’an idi” sözü müslüman bireyin İslama girmekle bir ahlak dairesine girdiğini bildirir.
İnsan, İslam (ahlak) fıtratı üzerine doğar. Bu da ahlakı; toplum içinde bireylerin geliştirdikleri bir takım ameli pratikler şeklinde gören (ahlak-etik-etos-alışkanlık) anlayışın uzağındadır.
İslam ahlakı normatif ve dışa dönüktür. Din ahlaklı bir toplum kurmayı öngörür. İslam ahlak anlayışı Allaha imanla din haline gelir. Hz. İbrahim’in kendi çabası ile Rabbini bulmadan önceki hali ahlaktır. Tanrıyı bulma çabası ve iman ahlakın bir gereğidir.
Dinden bağımsız ahlak düşünülemez ama ahlaktan bağımsız dindar olabilir mi sorusu ile şunu anlamaya çalışırız. Özellikle kapitalizmin kendini dayattığı çağımızda dindar kimliğini ön plana çıkaran bireylerin ahlaki tutarlılık göstermemesinin anlamı nedir? Bu halin en mantıklı açıklaması yahut en gözden kaçan nedenlerinden biri, dinin ilahi bir norm olmaktan çıkarılıp idolojik bir ‘form’a indirgenmesidir. Burada insanlar dindar olmuyor, ‘taraf’ oluyorlar.
Ahlaki sorumluluktan ferdin kendini beri kılmak için kullandığı en önemli saik ise ‘zarar’ kavramıdır. Klasik kaynaklardaki zarar kavramı ile başkasının gördüğü zararın doğrudan gösterilemediği modern hayattaki iktisadi faaliyetler dindar müteşebbise alan açmaktadır. Bu da “İmar Ahlakı” konulu sonraki yazımızın konusu.
Sign up here with your email
ConversionConversion EmoticonEmoticon